Safranbolu
Zamanın dokusunu bozmadan yaşayan efsane bir şehirdir, tarihin kimi yerlerde bir adım geri durduğu, sadece kitap sayfalarında hatırlanmakla yetindiği doğrudur. Ama bazı şehirler vardır ki tarih, onların içinde yürür, solunur, hatta taş duvarlarda yankı bulur. İşte Safranbolu tam da böyle bir yer. Kültür turizmi dendiğinde akla gelen ilk isimlerden, geçmişi bugüne ustalıkla taşıyan ender yerleşimlerden biri. Öncelikle şunu bir netleştirelim,
Safranbolu, Bolu’ya değil Karabük’e bağlı bir ilçedir, Karadeniz Bölgesi’nin batısında, Karabük şehir merkezine yalnızca 8 kilometre mesafede yer alır. İstanbul’dan kara yoluyla yaklaşık 5-6 saatte, Ankara’dan ise 2-3 saatte ulaşmak mümkündür. En yakın havalimanı ise Kastamonu ya da Ankara Esenboğa Havalimanı’dır. Yani özel aracı olan için ulaşım oldukça kolaydır, otobüsle de gitmek isteyenler için düzenli seferler bir çok yerden mevcut olup kolaylıkla ulaşım sağlanabilmektedir. Safranbolu’nun ismi, adından da anlayacağınız gibi “safran” bitkisinden geliyor, bu ender ve değerli bitki, zamanında bu bölgede bolca yetiştirilirmiş. Osmanlı döneminde hem ticaretin hem de mimarinin gözdesi olan şehir, bu mirasını günümüze taşıyarak bir kültür hazinesine dönüşmüş durumdadır. UNESCO tarafından “Dünya Miras Listesi”ne alınmış olması, bu özelliğini uluslararası anlamda da tescillemiştir.
Safranbolu’da Ne Yenir
Peki, burada ne tür bir turizm var, denizi, plajı, kumsalı arayanlar Safranbolu’da değil ama biraz daha batıya veya güneye yönelmeliler. Çünkü burası tam anlamıyla bir kültür ve tarih turizmi merkezidir, Arnavut kaldırımlı dar sokakları, restore edilmiş konakları, ahşap cumbaları ve taş duvarlarıyla adeta bir açık hava müzesi. Yani öyle bir yer ki, gezerken aslında geçmişin bir parçası oluyorsunuz, her köşe başında farklı bir hikaye, her konakta başka bir zaman. Yeme içme konusunda da oldukça karakteristik, burada zincir restoranlar veya fast food alışkanlıkları pek rağbet görmez. Daha çok yöresel lezzetlerle bezeli sofralar çıkar karşınıza, etli yaprak sarma, Safranbolu baklavası, cevizli yayım ve tabii ki safranlı zerde tatlısı, tüm bunları denemeden dönen biri, Safranbolu’yu görmüş sayılmaz açıkçası. Fiyatlar meselesine gelirsek,
Safranbolu, genel olarak uygun fiyatlı bir destinasyondur. Elbette tarihi konaklarda konaklamanın bir bedeli var, ancak bu tür konaklama yerleri fiyat/performans açısından gayet makuldür. Butik oteller, taş konaklar ve restore edilmiş pansiyonlar arasında seçenek boldur, bungalov gibi doğa içinde ama modern konaklama alternatifleri son zamanlarda daha çok ilgi görüyor. Lüks tatil anlayışıyla değil de, huzurlu ve otantik bir deneyim yaşamak isteyenlerin gözdesi diyebiliriz.
Safranbolu’da Ne Yapılır
Kış aylarında buraya kar da yağıyor, bilhassa Ocak-Şubat aylarında konakların kar altındaki görüntüsü, adeta bir masal diyarına davet gibi. Deniz sıcaklığını merak edenler içinse küçük bir hatırlatma, Safranbolu’nun denize kıyısı yok. Ancak İncekaya Su Kemeri yakınlarında doğa yürüyüşleri yapabileceğiniz alanlar ve küçük göletler mevcut, hatta Tokatlı Kanyonu gibi yerlerde doğayla baş başa kalmak da mümkündür. Safranbolu’ya gelen biri genelde bir gece konaklar, ama aslında üç-dört gün ayrılabilecek kadar zengin bir atmosfere sahiptir. Yavaş gezmeyi sevenler, detayları kaçırmak istemeyenler için idealdir, ayrıca çevresinde bulunan Yörük Köyü, Bulak Mağarası ve Kristal Teras gibi gezilecek yerler de kesinlikle atlanmamalı. Özellikle fotoğraf meraklıları için bir açık hava stüdyosu gibi düşünün, her adımda başka bir kare. Safranbolu gezisi öncesinde Ege ya da Akdeniz’de deniz tatilinizi yaptıysanız veya sonrasında biraz da sahil havası almak isterseniz, alternatif olarak Türkiye’nin dört bir yanında bulunan
kiralık yazlık villalar da planınıza dahil edilebilir. Kültürle iç içe geçen bu nostaljik kaçamağın ardından modern, havuzlu ve rahat bir konaklama deneyimi oldukça iyi gider doğrusu.